28 Aralık 2011 Çarşamba

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin...

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin son altı ayda her biri diğerinden korkunç açıklamalar yaptı. Fakat bunların sonuncusu gerçekten de bir tepe noktasıydı. AKP’nin anti-demokratik uygulamalarının en somut teorik ifadesi, daha doğrusu kılıfı mahiyetindeki sözleri şöyleydi:
…sadece silahlı terör değil. Bunun bir başka ayağı daha var. Psikolojik terör var, bilimsel terör var. Terörü besleyen arka bahçe var. Bir başka ifadeyle propaganda var, terör propagandası var. Neyiyle veriyor, belki resim yaparak tuvale yansıtıyor. Şiir yazarak şiirine yansıtıyor, günlük makale, fıkra yazarak oralarda bir şeyler yazıp çiziyor. Yani yardımcı kuvvetler. Yerine göre sadece şarkı söylüyor ama üç şarkının arasında bir tane de seyirciye bir şeyler söylerken arada bir güzel cümle sarfediveriyor. Ne alırsan al, ne anlarsan anla.
AKP’nin liberal destekçilerinden yazar Ali Bayramoğlu bu konuşma üzerine bakanın "bir marangoz hatası mı, yoksa marangozun ürünü mü?" olduğunu sorgulayan bir yazı yazdı. Marangozun ürünü olduğunu söylemek lazım! Bu bakan tam da Bayramoğlu gibi yazarların desteklediği AKP’nin, onun liberal dağının doğurduğu "marangoz"dur. Bayramoğlu tam da bunu bildiği için kendi AKP destekçiliğinin eleştirisini verme gereği duymamıştır.
Peki, en azından bu konuşmanın doğrudan muhatabı olan sanatçılar ne alemde? Sanatçılar bakan Şahin'in açılımına gerekli tepkiyi gösteriyorlar mı? Pek söylenemez.
Türkiye'de sanatçıların geneli 12 Eylül'e karşı da gerekli karşı duruşu sergileyememişti. 12 Eylül'ün muhasebesi 2000'lere kalınca haklı olarak eleştirilmişlerdi. Bazı sanatçılar bu konuda özeleştiri vermişti, bazıları ise "savunma"ya geçmişti. Şimdi, en azından özeleştiri vermiş olanların bugünkü cadı avına karşı haykırmaları lazım.
Kuşkusuz sanatçıların toplumsal muhalefetin başını çekme gibi bir misyonu yok, ama toplumu boğan ablukanın dağıtılmasına giden yolda belki de herkesten daha etkili olabilirler. O yüzden arzı endam etmeliler. 
Bunu yalnızca bir toplumsal duyarlılık ya da “susma sustukça sıra sana gelecek” meselesi olarak görmemek lazım. Elbette işin bir boyutu budur. Ama sanatçılar sustukları takdirde eblehleştirilmiş bir topluma hitaben üretim yapmak zorunda kalacaklar ve 12 Eylül sonrasında olduğu gibi bu gelişmenin kendi eserlerinde dolaylı bir şekilde yansıdığını göreceklerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder